8 Ocak 2016 Cuma

  Boğazda balık, adada yazlık....                                                                                                     



Sevgili kardeşlerim, yeğenlerim ve dostlarım...

İki hafta evvel yazdığım    "AKP döneminde  Türkiye Yahudi Cemaati"    başlıklı yazımı  bir kaç günde 600ü Türkiye'de, 200ü  İsrail'de, 60ı Amerika'da diğerleri de İngiltere'den Meksika'ya kadar çeşitli ülkelerde yaklaşık 1000 kişi okumuş. 
100 e yakın yorum  aldım. 
Hemen  hepsi olumlu, beğenen, hatta teşekkür eden eleştiriler. Elbette ki çok hoşuma gitti. Yüreğinize sağlık . Teşekkür ederim, sağ olun. Elleriniz dert görmesin...

Bir kaç tane de olumsuz eleştiri oldu.  Yazımın sonunda, "boğazda balık, adada yazlık"   diyerek Türkiye'deki  "dolçe vitayı"   ima ettim. "Boş verin milliyetçiliği, siyaseti, keyfinize bakın"  dedim. Bu kimi dostlarımın hoşuna gitmemiş. Saygı duyarım. Bakın ben bu konuda neler düşünüyorum?
Açıklayayım  efendim:

Bakın arkadaşlar. Önce şunu bir netleştirelim. Bilgi herkesindir. Ben bilgiyi paylaşıyorum. Ben, olup biteni yazıyorum.  Yazdıklarımın hangisi yanlış? Olmayan bir şeyi mi yazdım?  Davos olmadı mı?  Mavi Marmara olmadı mı?  Hangisini abarttım? Hangisini yanlış yazdım? 
Adada yazlık, boğazda da balık...
Yalan mı? 
Öyle değil mi?
Ada değilse Moda...
Facebook bu cemaatin  Bodrum, Çeşme resimleri ile yıkılmıyor mu? Restoranlarda, ziyafetlerde çekilen resimlerle dolu sosyal medya...
"Sen de bunları yazıp ilgiyi cemaatin üstüne çekme"  diyorsanız ben mi  koyuyorum  bu resimleri ?   
Ben mi yapıyorum bu düğünleri barmitsvaları?  Milet kör mü? Görmüyorlar mı? Ben gözünüze sokunca mı  beğenmediniz?

Vay bir de "ne haber?"   diye sorarsan?
Bir dokun bin ah dinle...

 -Üüüüüüü,  işler çok kötü,     
-Üüüüüüü,  güneydoğuda savaş var,      
-Üüüüüüü,  dolar kaç para oldu sen biliyor musun?"
Yapmayın be...Sizin gözlerinizle ağlayayım...
-----------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
Şunu da söylemekte çok büyük fayda görüyorum. Türkiye'deki tatlı hayat denince sadece
Bodrum, Çeşme, İstinye Park ya da Nusret akla gelmesin.
Karlı bir günde Emirgan'da salep içmek,
Bebek'te yürüyüş yapmak,
Fener-Galatasaray maçından sonra pasajda bir-iki tek atmak,
Boğaz vapurunda çay-simit,
Köprü'de balık ekmek,
Sirkeci'de kokoreç, Filibeli'de köfte....
Şarkıdaki gibi,  "şimdi İstanbul'da olmak vardı, anasını satayım"

Bunlar milyonlar eder. Ne mutlu yapabilene... Bu da tatlı hayat işte... Her şey para değil... Kıymetini bilmek lazım...


-----------------------------------------------------------------------------------------------------------------------

Sevgili kardeşlerim, yeğenlerim ve dostlarım,
Yanlış anlaşılmasın, boğazda balık yiyen de, adada yazlığı olan da "yani dolçe vita yaşayanlar"
elbette ki yanlış bir şey yapmıyorlar.
Ben de Türkiye'de bunu 60 sene yapmadım mı?
Bizler İsrail'de  sizlerin ayağına taş deyse rahatsız oluruz. Üzülürüz. Sıkıntı alırız.
Muhakkak ki Türkiye'de yaşayanlar da İsrail'dekiler  için aynı hassasiyeti gösteriyorlar.
Bizler gerçekten kardeşiz. Biz siz yok. hepimiz aynı tohumdanız.
Benim söylemek istediğim Türkiye'deki ziyadesiyle daha rahat olan hayatı kimse kolay kolay bırakıp da buralara gelmez.
Gelenler yok mu?
Var, senede 100 kişi filan.
Gelenler niye geliyorlar, aliya yapanların profili nedir, bunları yazacağım.
Bu konuyu haftaya derinlemesine irdeliyeceğim inşallah.
Neticede kimseyi balık yediği için, ya da yazlığa gittiği için suçlu görmek gibi bir düşüncemin olmadığını, böyle bir fikriyatımın bulunmadığını  bilmenizi isterim.

-----------------------------------------------------------------------------------------------------------------------

Yıl 2014. Temmuzun bilmem kaçı.  İsrail'de bol güneşli bir gün.
Sabah saat 9 civarı.
Naaaa niiii, naaaa niiiii.
Alarm çalıyor. 10 saniyede sığınağa inmemiz lazım. Çalıştığım dükkan zemin katta. Ben birinci kattaki depoda çalışıyorum. Sığınak eksi 2 de...
Bu yaz 16 yaşındaki bir çocuğu yanıma verdiler. Patronların bir arkadaşının çocuğu. Bizde çalışıp harçlığını çıkartıyor. İsmi Dor. O sırada Dor depoda yeni gelen malları rafa diziyor. Bağırmaya başlıyorum :
-Dor, hazaka, hazaka, efo ata?  (Dor, alarm, alarm, neredesin?)
 *
O sırada büyük kızım Aylin arabasıyla  evine doğru gidiyor. Alarmı radyodan işitiyor. Aylin hamile.
Kendisine öğretildiği gibi derhal arabasını sağa çekiyor ve anahtarlarını çantasını her şeyini bırakıp koşmaya başlıyor.
Zaman işliyor. 1-2-3...  10 saniyenin üçü gitti. Hızlı koşamıyorum. Dizimden ameliyatlıyım. Canım acıyor... Dor'u buluyorum. Kulaklıkları kulağında. Müzik dinliyor ve hiç bir şey işitmiyor. Kulaklıklarını çekip çıkartıyorum kulaklarından.
-Hazaka, maer... (Alarm, çabuk...)
 *
O esnada  Aylin yolun kenarında sığınacak bir yer aramakta. Yok. Birden  bir çöp konteyneri görüyor ve oraya yöneliyor.
 *
Ben Dor'la birlikte koşmaya başlıyorum. 4-5-6-7... Deponun  kapısını açıp dışarı fırlıyoruz. Asansörlerin yanına geliyoruz ve merdivenlere yöneliyoruz. Başka koşanlar da var. 8-9-10-11...
 *
Aylin çöp konteynerinin yanına varıp derhal çöpün yanına yere uzanıyor ve cenin pozisyonu alıyor. Ellerini karnın üstüne kavuşturuyor. Bebeğini  koruması lazım.
 *
Bizim eksi 2 ye kadar inmemize vakit yok. Merdivenlerin dibine kıvrılıyoruz. 12-13-14-15... 
ve birden...
-Bummmmmm !!!    Şema İsrael...(Tekbir)
Sessizlik. Bir-iki saniye sonra tekrar
-Bummmmmm!!!
İsrail savunma sistemi (Demir kubbe- Kippat barzel)  tam üstümüze gelen roketleri havada avlıyor ve patlatıyor. Birden çok büyük bir  patlama daha oluyor, bina sarsılıyor....
-BOOOMMMMMMM!!!!!
Daha fena siniyoruz duvarın dibine.Tekrar sessizlik.  Bekliyoruz. Sesler kesildi. Baruh HaŞem...(Çok şükür) Yavaş yavaş doğruluyoruz.
 *

Binadan dışarı çıkıyoruz. Gök yüzünde tam tepemizde patlamanın izleri var,  yer yer beyaz ve bir-iki tane de siyah bulut kümesi.
*
Dor'un telefonu çalıyor. Annesi...
-İyiyim anne, bir şey  yok. Akşama ne yemek var?                                                                                
 *
Ben kızımı arıyorum:
-Aylin?
-Her şey yolunda baba, korkma...
-Kardeşin?
-Annemle beraber, konuştum. Problem yok...
Çok şükür...
-Dikkatli ol kızım...
Ada vapurunda gazeteden   "bu gün Gazze'den İsrail'e roket atıldı"   diye okumak başka,  alarm çaldığında  sığınağa koşmak başka. Bunu yaşayanlar bilir...Bunu anlatmak istedim.
------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------

İsrail'de yaşayan herkesin evinde kolay erişebileceği bir yerde gaz maskeleri vardır.  Kutunun içinde bir de enjeksiyon bulunur.  Zehirli gaz saldırısı olduğunda o maskeyi derhal takıp hemen o enjeksiyonu  kendine saplayacaksın.  Ya da bunu yapamayacak durumda olan çocuğuna, torununa ya da annene babana  sen saplayacaksın o iğneyi. Onlara o maskeyi sen   takacaksın. 
İsrail gül bahçesi değil. 
Bu memleketi kuranlar ve yaşatanlar bu hayatı yaşayanlardır.
-----------------------------------------------------------------------------------------------------------------
Yalnız asker nedir bilir misiniz?
Ebeveynleri  ve bütün ailesi başka ülkelerde  olan, fakat sırf  İsrail'e askerlik yapmak için, bu vatanı savunmak ve korumak için  gelen genç askerlere denir. Onlar  aslan yürekli gönüllülerdir. Bu dünyada eşleri,  benzerleri yoktur.  Bu çocuklar, evlerini, yurtlarını  her şeylerini   bırakıp gelirler.
İsrail Savunma Güçlerine katılırlar. Gönüllü olarak...
Ve ne yazık ki bazen ölürler. 
Amerikalı Max'ı bugün hanginiz hatırlıyor? 2014 temmuzunda  Gazze'de  tankının içinde yanarak öldü. 19 yaşındaydı.  O bir yalnız bir askerdi. İsrail'de hiç kimsesi yoktu. Ailesi kadiş   (cenaze namazı)   için minyan   (namaz için gerekli en az 10 erkek) toplanacak mı acaba diye endişeliydi. Ama cenazesine tam 30 bin kişi geldi. Hayfa'da trafik durdu. Cenaze kalabalık nedeniyle vaktinde kalkamadı. Bu millet Max'ları unutmayacak. Onlar bu memleket için hayatlarını verdiler. Minnet borcumuz sonsuzdur.  
--------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------

Geçen hafta  arkadaşım, Ceki,  Dizingofta'ki evinden mum almak için dışarı çıkıyor. Evi birinci katta. Aşağı inip binanın  yan  tarafındaki
ıvır kıvır satan dükkana giriyor. Mumları alıp tekrar evine dönüyor. O daha merdivenlerdeyken birden...
-Taka taka taka taka....
Makineli tüfekli terörist ateş açıyor. Ceki  hemen yere atıyor kendisini. Kısa bir süre sonra gürültüler kesiliyor. Sonra Ceki kalkıp dışarı koşuyor. . Her yer kan içinde. 2 ölü,   3ü ağır   7 yaralı.   (Terörist daha sonra bir de taksi şoförü öldürdü)

Ceki   30 saniye, tam 30 saniye  evvel   orada idi....
(Ben bu yazıyı yazarken haberlerde teröristin bulunduğunu ve öldürüldüğünü işitiyorum.)
--------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
Yalnız Türkiye'deki  değil,  bütün dünyadaki  Yahudilerin başları dik duruyorsa, bunun sebebi İsrail'in   var  olmasıdır. İsrail öyle uzaktan "ben seni çok seviyorum" demekle var olmuyor. O ancak şarkılarda var.
"Seni uzaktan sevmek aşkların en güzeli."
Bütün bunlara rağmen İsrail dünyanın en mutlu insanlarının yaşadığı 9ncu ülke.
Yaşanılacak en iyi ülkeler sıralamasında 6ncı sırada.
Ve en iyi çocuk yetiştirilecek 4ncü ülke olarak seçilmiş.
Kol HaKavod  İSRAEL.... (Helal sana İsrail)
Benim fikirlerime katılmayabilirsiniz, bana fanatik de diyebilirsiniz.
Sizin düşüncelerinizi saygıyla karşılarım. 
Eleştirilerinizi,  olumlu ya da olumsuz,  eksik etmeyin.
3 Yahudi'nin olduğu yerde 5 fikir olurmuş....Ne yapalım, biz böyleyiz işte...

Söyleyeceklerim bu kadar.
Hoşça kalın, sevgiyle kalın...

Aaron baruch   (Ankaralı)
(Haftaya Türkiyeli Yahudileri bekleyen en büyük tehlikeyi yazacağım inşallah)